Dino Buzzati’nin Tatar Çölü Romanı ve Schopenhauer

admin avatarı

Dino Buzzati’nin Tatar Çölü romanı, varoluşsal boşluk, bekleyiş ve insanın kendi kaderine karşı takındığı tavır üzerine güçlü bir alegori. Kitabın ana karakteri Giovanni Drogo, genç bir subay olarak Bastiani Kalesi’ne atanıyor ve orada büyük bir savaşın, önemli bir olayın ya da hayatını anlamlandıracak bir şeyin gerçekleşmesini bekliyor. Ancak yıllar geçtikçe hiçbir şey olmuyor ve Drogo’nun hayatı farkına bile varmadan akıp gidiyor.

Bu romanı Bekleyişin ve Kaçırılmış Fırsatların Romanı olarak görmek mümkün. İnsanların büyük anlarını beklerken aslında hayatlarını kaçırmaları fikri üzerine kurulu. Drogo, kalede kaldıkça dış dünyadan kopuyor, gençliğini kaybediyor ama hala o büyük anın geleceğini umuyor. Sonunda ise gerçek, ona en acı şekilde kendini gösteriyor: Beklediği anlam ve olay hiç gelmiyor, ya da geldiğinde artık onun için bir anlamı kalmıyor.

Tatar Çölü’nü okurken bir yandan da Schopenhauer’un arzu ve tatminsizlik döngüsü fikri sürekli aklıma dolanıp duruyordu. Schopenhauer, insanın doğasının temelinde hiç bitmeyen bir “isteme”nin (Will) bulunduğunu söyler. İnsan bir şeyi arzuladığında onun peşinden gider, ama o şeyi elde ettiğinde tatmin olması kısa sürer ve hemen yeni bir arzunun peşine düşer. Bu yüzden mutluluk hep uzak bir ihtimal gibi görünür; çünkü tatmin kısa sürelidir, kalıcı olan ise doyumsuzluktur.

Tatar Çölünde Drogo’nun beklediği büyük olay—kahramanlık fırsatı, savaş ya da hayatını anlamlandıracak büyük an—aslında onun bu sonsuz arzu döngüsünün bir yansıması. O, hep gelecekte bir şey olacağını düşünüyor, ama o şey ya hiç gelmiyor ya da geldiğinde artık bir anlam ifade etmiyor. Bu, Schopenhauer’un “ya acı çekeriz ya da sıkılırız” ikilemiyle de örtüşüyor. Drogo başta büyük beklentilerle dolu ama beklediği şey hiç gerçekleşmeyince bir tür varoluşsal sıkıntı içinde çöküşe sürükleniyor.

İnsan hayatı gerçekten de sürekli bir beklenti içinde geçiyor. Ama asıl mesele, bu döngüden nasıl çıkılacağı. Schopenhauer çözüm olarak sanatı, estetiği ve iradenin reddini öneriyor. Tatar Çölü ise insanın ancak bekleyişin farkına vardığında yaşamı gerçek anlamda deneyimleyebileceğini ima ediyor olabilir. Sence Drogo bu döngüyü fark edebildi mi, yoksa sadece onun içine hapsoldu mu?

admin avatarı

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir